Bizim ailede müzisyen geni var, babamdan bana geçmiş olsa gerek. Babam çok iyi bir ses sanatçısıdır. Keşke benim de onun kadar güzel sesim olsa diye düşünmüşümdür her zaman. Ama ne yazık ki yaratıcının benimle olan planları başka türdenmiş. İyi bir dinleyici olduğumu düşünüyorum. TSM parçalarını seslendirmeye çalıştığımda babam, detone olmadığımı söyler. Ama sesimin ne kadar kötü olduğunu ben bilirim. Keşke babam gibi güzel bir sesim olsaydı. Ufakken hatırlıyorum: TV yok; internet yok; radyo var; arkası yarın ve TSM var. TRT radyo yayınlarını dinleyerek büyüdüm; ne güzel günlerdi…
Bendeki müzisyen genini aktif hale getirmek için 2002 senesinde bir elektro gitar aldım. Aradan tam on sene geçmiş ve ben hala gitar çalamıyorum. Bir müzik aletini çalmaya çalışmak büyük fedakarlık istiyor. Eğer motivasyon yoksa o zaman başarı sağlamak hemen hemen imkansız. Motivasyonun yanısıra düzenli olarak pratik yapmak gerekiyor. Ben bunları ne yazik ki beceremedim ve gitar çalmak benim için her zaman bir hayal olarak kalacak. Şimdi bunun programcılıkla ne alakası var diyeceksiniz. Anlatmaya çalışayım.
Müzisyenler performans ve pratik yapma arasında ayrım yaparlar. Biz programcılar yapmayız! Müzisyenler için sahnede olmak performans yapmaktır. Programcılar için de iş yerine giderek kod yazmak performanstır. Müzisyenler düzenli olarak sahne harici pratik yaparlar. Biz programcılar yapmayız. İş yerinde yazdığımız kodları pratik yapmak olarak algılarız. Çok iyi müzisyenler pratik yapmaya çok önem verirler ve daima saatler boyu bu konuda çalışırlar. Bu yüzden sahnede çok muazzam bir performans ortaya koyarlar, çünkü yaptıkları pratikler onların sular seller gibi müzik yapmalarını sağlar. Biz programcılar pratik eksikliğinden dolayı zaman zaman kod yazmakta zorlanırız. Sular seller gibi program yazamayız, çünkü pratik yapma özürlüyüzdür. Pratik yapmanın ne olduğunu tam olarak bilmeyiz ve performansla pratiği birbirine karıştırırız. Bu yüzden ustalaşma sürecimiz zora girer. Orta halli idare edip gideriz. İçinde çalıştığımız projeler bizi sanki orta halde tutmak için ağız birliği yapmış gibidir. Proje yöneticilerinin ya da iş verenlerin, programcıların orta halden ustalığa geçmesi için çaba sarfettikleri enderdir. Doğruyu söylemek gerekirse biz onlar için kağıt üzerinden sağa sola kaydırdıkları kaynaklardan başka birşey değillizdir. Belki de çok iyi olmamızı bile istemezler, çünkü daha fazla maaş isteme ya da daha iyi bir iş bulma fikri aklımıza gelebilir. Bu yüzden ustalaşma sürecinde onlardan medet ummak doğru değildir. Kendi başımızın çaresine bakmamız gerekir.
Nasıl pratik yapmayan bir müzisyenin sonu sahnede performans yaparken vahim olacaksa, pratik yapmayan programcının da sonu bundan farklı olmayacaktır. Pratik yapmayan programcı bir şeyleri çok kısa bir zaman diliminde bitirmek zorunda kalıp, strese girdiğinde yıllardan beri farkında olmadan geliştirdiği ve öyle pekte verimli olmayan yöntem ve mekanizmaları kullanmaya başlayacaktır (bu konuya daha sonra detaylı olarak değineceğim). Bunun önüne geçmek için programcının iş haricinde pratik yapması gerekmektedir.
Karate yapanlar katanın ne olduğunu bilirler. Kata bir karate ögrencisinin tekrar tekrar uyguladığı belli beden hareketlerinden oluşan şemadır. Sahip olduğu kuşağa göre karate ögrencisinin yaptığı katalar değişir. Karate ögrencisi katalarını yaparak karate yapma yeteneğini pekiştirir. Tekrar tekrar aynı kataları yapar, bıkmadan, sıkılmadan, usanmadan. Zamanı geldiğinde, örneğin kuşak imtihanlarında katalarını sular seller gibi sergiler ve bir üst kuşağa geçer. İmtihan olma ve katalarını ustalarına gösterme bir karate ögrencisi için performantır. Başarı sağlayabilmek için imtihan gününe kadar daima kataları üzerinde çalışır, yani pratik yapar. Katalarını yapmayan bir karate ögrencisinin imtihan günündeki hali malumur. Ama burada kata yapmanın ana amacı imtihanan geçmek ve bir üst kuşağı kazanmak değildir. Maksat usta bir karateci olmaktır. Bunun yolu da katadan geçer yani pratik yapmaktan.
Kata, programcıların kullanabileceği bir metafordur. Programcının uyguladığı kod katasıdır. Performans harici zamanlarımızda her gün on beş dakika, yarım saat ya da bir saat kod kata pratiği yapabiliriz. Örneğin benim sık yaptığım katalardan birisi roma rakamları kod katasıdır. Her gün ya da gün aşırı bu ve buna benzer kod kataları yaparım. Burada amaç çalışır bir program geliştirmek değildir. Çok basit bir kod katası bile işinizi görecektir, örneğin FizBuz kod katası.
Uyguladığımız kod kataları yaptığımız bazı işlemlerin, kod yazarken verdiğimiz tasarım kararlarının otomatikleşmesini sağlar. Örneğin ben yazılım geliştirme aracı olarak Eclipse kullanıyorum. Yaptığım kod kataları Eclipse bünyesinde bulunan ve fare kullanmandan yazılım yapmayı sağlayan kısa yol tuşlarını – shortcut key (örneğin STRG+SHIFT+F otomatik kod formatlaması için kullanılır) aklımda pekiştirmemi sağladı. Artık kod yazarken hiç düşünmeden neredeyse otomatikleşmiş bir seviyede kısa yol tuşlarını kullanıyorum ve çok daha hızlı programlayabiliyorum. Öğrenmem gereken daha çok kısa yol tuş kombinasyonu var, ama nasıl verimli bir şekilde öğrenebileceğimi biliyorum. Kod katası yapmadan önce birçok kısa yol tuşunu performansım (iş yerinde kod yazma) esnasında kullanmışımdır. Bazen internetten araştırma yapmışım ve yeni tuş kombinasyonları öğrenmişimdir. Lakin birkaç temel kısa yol tuş kombinasyonu harici bunları devamlı aklımda tutmam mümkün olmamıştır. Çok egzotik tuş kombinasyonları var. Bunları akılda tutmak için her gün kod pratiği yapmam gerekiyor. Kataları yaparken tekrar tekrar aynı kıya yol tuşlarını kullandığım için bunları akılda tutmam ve ezberlemem kolaylaşıyor. Ezberimde olan kısa yol tuşlarını da performansım esnasında kullanmam da çok kolay oluyor.
Kısa yol tuşlarına hakimiyet verebileceğim en basit örneklerden sadece bir tanesi. Kod kataları yaparak bir programcı yazılım esnasında gerek duyduğu yetenekleri geliştirebilir. Örneğin test güdümlü kod kataları yapmaya alışmış bir programcı, iş yerinde kod yazarken ister istemez bir test sınıfı oluşturarak işe başlayacaktır, çünkü bunu yapmaya alışmıştır. Test yazsam mı yazmasam mı diye kara kara düşünmez ve hemen test kodunu oluşturmaya başlar. Kafasındaki çalışma kalıbı artık bu şekildedir (doğru olan çalışma tarzı zaten budur). Test sınıfı ve metotları parmaklarından adeta akar gider. Bu durumu gitar çalan bir müzisyenle kıyaslayalım. Gitarist çalmak istediği parçayı devamlı çalıştığı için performansı esnasında beyninde oluşan kalıplar devreye girer ve müzisyen farkında bile olmadan parmakları perdeler üzerinde gider gelir. O esnada gitarist hangi parmakları ile hangi perdeye gidip hangi notayı basması gerektiğini düşünmez bile. Eğer düşünürse o zaman pratik eksikliği var demektir ve çaldığı parça bu durumun göstergesi olacaktır. Yeniden yapılandırma (refactoring) kataları yapan bir programcı bir switch komutunu ya da bir for düngüsünü nasıl yok edeceğini ya da yeniden yapılandıracağını bilir. Bu konuda tecrübesiz bir programcı genelde switch komutunun kullanılmasını bir sorun olarak bile algılamayabilir. Bunu sorun olarak algılasa bile bir switch komutunu nesneye yönelik programlama teknikleri kullanarak ortadan kaldırmada zorlanabilir. Buna karşın bu konuda pratik yapmış bir programcı hiç gözünün yaşına bakmadan switch komutunu dakikalar içinde yok edecek ve kodu bakımı ve geliştirilmesi daha kolay bir hale getirecektir. Pratik yapmış programcı için başka bir alternatif yoktur; switch komutunu görür görmez beyni ne yapması gerektiğini bilir; programcı hemen harekete geçer.
Buradan yola çıkarak yıllar içinde farkında olmadan geliştirdiğimiz bazı yöntem ve kalıpların neden verimsiz program yazmamıza sebep olduklarına değinmek istiyorum. Hiç zaman yetersizliğinden dolayı çok hızlı bir şekilde program yazmak zorunda kaldınız mı? Böyle bir durumda nasıl kod yazıyorsunuz? Kullandığınız yöntem ve kalıplar nelerdir? Burada tasarım kalıplarından (design pattern) bahsetmiyorum. Değinmek istediğim daha çok beyninizde hangi mekanizmaların çalıştığı ve ellerindenizden hangi kod satırlarının nasıl döküldüğü. Ben kendimdem örnek vereyim. Kata, refactoring ve diğer yazılım tekniklerine kullanmadan önce oluşturduğum sınıflar ve metotlar binlerce ya da yüzlerce satırdan oluşmakta idi. Özellikle sürüm zamanı yaklaşmaya başlayınca panik olur, saçma sapan, ama en azından çalışan kod yazardım. İki gün sonra yazdığım kodları okuduğumda bu kadar kötü mü yazılır kod diye hayretlere düşerdim. Test sınıfları oluşturmamam da cabasıydı. Programcı bu gibi durumlarda ister istemez yıllarca farkında olmadan geliştirdiği ve öyle pekte verimli olmayan yöntemlerine geri döner. Normal şartlar altında özenle seçilen sınıf, metot ve değişken isimleri, zor şartlar altında artık pek önemsenmez, çünkü stresten dolayı ve günü kurtarmamız gerektiği için otomatik olarak beynimizdeki verimli olmayan mekanizmalar devreye girer. Bu davranışı hayatı tehlikede olan bir canlı ile kıyaslayabiliriz. Canlı kendini tehlikede hissettiği anda iç güdüleri ile haraket edip, tehlikeden uzaklaşmaya çalışacaktır. İnsanlarda da durum farklı değildir. Kendimizi tehlikede hissettiğimiz zaman ya da hayatımızı kaybetme rizikosuyla karşılaştığımızda beynimiz adrenalin hormonunu salgılar. Panik oluruz, ama iç güdüsel davranarak tehlikeye karşı koymaya çalışırız. Bu esnada beynimizde çalışan programlara hükmetmemiz hemen hemen imkansızdır. Onlar otomatik olarak çalışır ve bizim teklikeye karşı koymamızı sağlarlar. Aynı şekilde stres altında olan programcı da iç güdüsel hareket edecek ve daha önce geliştirdiği ve kullandığı tehlikeden kurtulma rutinleri devreye girecektir. Programcı bir an önce çalışan bir kod oluşturmak istiyecek ve bunun için sahip olduğu tüm prensipleri ayaklar altına alacaktır. Böylece okunması çok güç yüzlerce, binlerce satırdan oluşan metotlar, sınıflar oluşacaktır. Bu programcının gücüne gitmez, çünkü kendisi de farkında olmadan böyle çalışmak zorunda kalmıştır. Oysaki programcı sık pratik yapmış olsa böyle yapıların oluşması mümkün değildir. Neden? Kod kataları programcının beynini bir nevi yeniden programlar. Kod kataları programcının beyninde yeni kalıpların ve mekanizmaların oluşmasını sağlar. Programcı strese girdiğinde bu yeni mekanizmalar devreye girer. Aynı gitar çalan usta bir gitaristin parmaklarını farkında olmadan perdeler üzerinde oynatması gibi programcı da edindiği yeni mekanizmaları otomatik olarak kullanmaya başlar. Katacı programcı metotların uzun olmasına izin vermez, metot, sınıf ve değişken isimlerini yine özenle seçer, beyni programcıyı devamlı bu yönde çalışmaya zorlar, çünkü programcının beyninde yaptığı katalar ile yeni bir repertuar oluşmuştur ve beyin bunları otomatik olarak kullanmaya başlar. Kullanılan eski yöntemler kaybolur ve programcı stres altında bile çok verimli olabilir. Beyinde bu repertuarı oluşturmak için kod katası yapmak gerekiyor. İş yerinde program yazarak bu repertuarı oluşturmak hemen hemen imkansız. Usta programcılar ağaçta yetişmiyor ya da gökten düşmüyor. Usta programcı olmak isteyen kişinin büyük fedakarlıklar yapması lazim. Bunun başlangıcı da kod kataları.
Özetle usta bir programcı olma yolunda kod katası yapmak çok büyük önem taşıyor. Bunun yanısıra kataların düzenli olarak yapılması gerekli, aksi taktirde beklenen neticeleri elde etmek zor olabilir. Ben kataları mecbur olduğum için yapmıyorum, işimi ve programcılığı sevdigim ve kod katası yapmayı zevkli bulduğum için yapıyorum. Bir hobi olarak değerlendirebilirsiniz. Kimse mecbur olduğu için karate kursuna gitmiyor, bu işten zevk aldığı ve karateyi öğrenmek istediği için gidiyor. Aynı şekilde bende daha iyi bir programcı olabilmek için kod katalarımı yapıyorum. Her yaptığım katayla yeni birşeyler öğreniyorum. Her kata seansında bir sorunu çözmek için daha kestirme yollar keşfedebiliyorum, başka tasarım kararları vererek başka çözümler üretebiliyorum. Bir zaman sonra artık bazı işlemleri yapmak otomatikleşiyor sanki. İş hayatımda, yani performans yaparken bunun faydasını görüyorum. Programcı olarak kendime olan güvenim artıyor.
Siz daha iyi bir programcı olmak için ne yapıyorsunuz? Kod katası yapmıyorsanız mutlaka denemelisiniz :)
Ustayı usta yapan pratikleridir.
Not: Yaptığım kataları KodKata.com‘da sizinle paylaşıyorum. Bir göz atmanızı tavsiye ederim.
EOF (End Of Fun)
Özcan Acar
Hocam harikasiniz. Ben de su siralar bu konuyla ilgili bir makale yazma dusuncesindeydim, bana guzel bir referans oldu:)
Yazilimcilikta Ustatlik Felsefesi’nin aslina bakarsaniz dinamigini olusturuyor isi pratige dokmek meselesi.
Elinize saglik..
sagolasin hocam, eksik olma :)
Emeğinize ve elinize sağlıki,yazıların devamı gelmesi dileğiyle :)
olayı güzel bir açıdan yakalamışsınız tebrik ediyorum. başarılar dilerim :)
tamamen yanlış. eğer kedi gibi av bulamadığınız zamanlar kozalakla oynamıyorsanız zaten bizim meslekten değilsiniz. pratik yapmayacaksanız su ya da tüp taşıyın. nerede yaşıyorsunuz bilmiyorum ama benim yaşadığım yerde bu anlattıklarınızla iş bulamazsınız. en azından ben sizden iş almam.
Çok güzel sade, açıklayıcı ve yararlı bir makale olmuş.
Tabir yerindeyse bir solukta okudum. Ellerinize, emeğiniz sağlık hocam.
Müthiş Java Champion hocam, blog sayfanız çok kaliteli makaleler ile dolu, hepsini okumaktan büyük zevk alıyorum okurken hepsini ince ince düşünerek okuyorum.
kod katarı yapmak benim şu anlamda, Java 1 aydır kendimi geliştirdiğim için genel olarak. Nesne yapısına sık sık dönüp bakıyorum. Bir Abstrack, bir interface, bir kalıtım gibi noktalarda acaba şöyle olsa nasıl olur gibisinden yada bu böylede olur mu acaba dediğim anlarda hemen küçük bir deneme yapıyorum. Tabi elbette bu benim için Nesne temelini yavaş yavaş daha sağlam oturtmamı sağlıyor.
Ayrıca eclipse de kısayollar ile fare kullanılmadığını bende fark ettim :) çok fazla kısayol bilmiyorum ctrl space ile bile fare ye gerek kalmadan ellerimi klavyeden çekmeden kod yazabiliyorum :) bu resmen eclipse bağımlılık yapıyor… bir kaç tane daha öğrendiğimde daha hızlı kod yazabileceğime inanıyorum.
Ama bu böyle iken kendimide zihinsel olarak geliştirmem gerekir. Hızlı düşünmek vs gibi…
Kısca dostlar bu Java bi harika :)
Geri izleme: Robocode ile .NET/Java kullanarak kendi savaş robotunuzu yapın! - Koddit